Vedat Milor, Aralık ayı itibarıyla Kafa dergisinde yazmaya başladı. Korkarım bu, onun Kafa dergisindeki ilk ve son yazısı olacak. Çünkü “Gurme Kafası” başlıklı köşesi, içeriği ve üslubu ile Türk şarap sektörünü ayağa kaldırdı. Sosyal medyada “Milor’a bir tane çakmak” için fırsat kollayanlar ile “Milorcu”lar birbirine girdi, tartışmalar uzadı, başka gazeteciler, sektör profesyonelleri de tartışmaya dahil oldu; “ötekine de bi tane çakmak” için bekleyenler, kurbanları savunanlar, “arkadaşlar ayıp oluyor”cular falan derken moda deyimle “sosyal medya sallandı”.
Sosyal medya öyle bir şey… 24 saat Facebook ya da Instagram hesabınıza bakmadığınızda çok (?!) şey kaçırıyorsunuz. Kafa dergisinde bu ay yayınlanan Vedat Milor yazısının (?! ) şarap uzmanlarını kızdırdığını duyduğumda, hikayenin başını kaçırmıştım ama mesleki tecrübelerimle “bir dakika, o öyle değildir” deme ihtiyacı hissettim. Başlığı “Bizim şarapları içmek yerine, su içerim daha iyi” olan bir yazı, kendi adını bir yerli üreticinin şarap serisine veren bir kişinin kaleminden çıkmış olamazdı. O köşe sizinse, kendi ifadenizi neden tırnak içinde yazasınız ki? Bu, röportajlarda uygulanan, dikkat çekmek için röportajın içinden gündem yaratacak bir ifadeyi çekip aldığınız bir başlık koyma yöntemidir.
Yazının düz yazı olması ve sayfanın sol üst köşesinde Vedat Milor’un köşe yazarı gibi sunulmasından dolayı ilk bakışta bu yazının Milor tarafından kaleme alındığını düşünüyorsunuz. Ara başlıklar ve birbirinden kopuk “Burada çok ciddi bir kısır döngü var” diye başlayan paragraflar (nerede kısır döngü var? Bundan önceki paragrafla ne ilgisi var?) bu yazının kesilmiş veya bir konuşmadan yazıya dökülmüş olduğunu düşündürüyor. Bir ara başlıkta “varlığını bile hazmedemediğim kötü şaraplar” diğer ara başlıkta ise “şarabın ruhu üstünlük taslamaya aykırıdır” gibi birbiriyle çelişen ifadeler, yazının başında yerden yere vurup ben bunları içmem demesi ama yazının sonunda en beğendiği şarapların listesini vermesi, “bu yazıyı kim yazmış yahu, bu neyin kafası?” dedirtiyor.
Her tavrın, her düşüncenin “belli bir şeyin kafası” olduğuna inanan Kafa dergisi ekibi, Milor’un sayfalarına “Gurme Kafası” adını vermiş. Hah, tamam, oldu… Böyle bir köşe açarsanız ve içine Türk şarapçılığını ve Türkiye’de üretilen şarapları yerden yere vuran sivri bir makale koyarsanız, okuyucuya “gurme kafası”nın nasıl bir şey olduğuna dair güzel bir örnek vermiş olabilirsiniz. Ya da kendi kafanızdaki gurmelik kavramının ne olduğuna dair… Öyle ya, eleştirmeyen, yerden yere vurmayana gurme denir mi? (Gittiği bütün restoranlara olumlu yorum yaptığı için daha önce Mehmet Yaşin de gurme olmamakla suçlanmıştı mesela sosyal medyada. Şimdilerde anlayış bu: Yarışma programlarında bile ne kadar acımasız eleştirirseniz, o kadar gurmesiniz)
Yazıyı okuyup anlamaya çalıştıkça, Hasandede yerine Hasandere, Arda diye bir üreticinin narenciyesi (Narince olmasın?) gibi yazım yanlışlarını görünce, bu yazının Vedat Milor tarafından yazılmadığına kanaat getirdim. Nitekim Milor da, şarap uzmanlarının tepkilerinin ardından Türkiye saatiyle gecenin üçünde, sosyal medyada arka arkaya 5 kısa video yayınlayarak “ben aslında öyle demedim, sözlerim cımbızlandı, Türk şarapçılığı üzerinde olumlu görüşlerim de var, bakın şu şarapları da beğeniyorum, bundan sonra onay vermediğim hiçbir yazının yayınlanmasına izin vermeyeceğim” diyen açıklamalar yapmak zorunda kaldı.
İŞİN ASLI
İşin aslını, tepkilerden sonra Kafa dergisinin Youtube kanalına 26 dakikalık bir video yüklediğini gördüğümde anladım. Videoda Vedat Milor, yüzünü görmediğimiz bir kadına metinde yer alanları anlatıyor. Tabii çok daha uzun anlatıyor, kadın soru sormuyor, arada onaylıyor, Milor ise sohbet havasında, anlattıkça anlatıyor. Konuşmanın gidişatı boyunca konu dağılıyor, başa dönülüyor, başka bir uca gidiliyor vesaire… Özetle yazıda yer alan her şey Milor’un ağzından çıkıyor ancak röportajın tamamı Türk şaraplarının kusurları ve ne kadar berbat olduğu üzerine değil. Fransa ve İtalya’daki bağcılık ve üretim kültürü, tüketim, pazarlama vs. de konuşuluyor; Milor, Türkiye’deki üreticilerin global pazarda nasıl kabul göreceklerine dair fikirlerini, potansiyeli olan yerel üzümleri söylüyor ve Türkiye’den beğendiği şarapların isimlerini de veriyor.
Röportajın tonu agresif değil, Milor neyi neden beğenmediğini uzunca anlatıyor ve konuşmanın tümü göz önüne alındığında, neden sözlerinin cımbızlandığını söylediği anlaşılıyor. Elbette Milor’un şarap sektörünü kızdıran bilimsellikten uzak saptamaları da var (sıcak iklimden iyi şarap çıkmaz). Fakat biliyoruz ki Milor’un şarap konusunda tercihleri belli. Daha önce yine sosyal medyayı sallayan “beni hiç tanımamışsınız; fenolik olgunluğa ulaşmamış, fıçı hissettiren şaraplar deneten arkadaşlarım gibisiniz” repliğini gülümseyerek hatırlıyorsunuz. Videoda muhabirin hiç soru sormamasından, konuşmayı yönetememesinden, “ben şarap içmiyorum” demesinden, çelişkili ifadeler karşısında “demin öyle dediniz, şimdi neden böyle diyorsunuz” diyememesinden konuyu hiç bilmeyen bir kişi olduğunu, yazıyı da röportaj deşifresinden seçtiği sansasyonel cümleler etrafında kurguladığını anlıyorsunuz.
Özetle Vedat Milor, konuşmasının dergideki sunuluş şekliyle çok şey anlatmaya çalışırken, kendi alanının dışına çıkmış, olmayacak genellemeler yapmış, hem kendini iyi ifade edememiş hem de amacını aşmış, bir anlamda gastronomi dünyasının Canan Karatay’ı haline gelmiş oldu.
HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?
Milor’un söylediklerinin çoğu, videolarında, orada burada söylediği şeyler. Bende şok etkisi yaratmadı. Milor’un 2013 tarihli şu uzun videosunda, röportajdakilere benzer şeyler söylediğini görebilirsiniz (bu arada 5 yılda Türk şarapçılığındaki hiçbir gelişmeyi görmediği ve sektöre çok yabancı olduğu belli oluyor). Benim dikkat çekmek istediğim konu başka: Bu olayda, Kafa dergisinin Milor’un “eleştirmen” ve “sözünü sakınmayan adam” tarafını kaşıyarak serbest atış yapmasına olanak verdiğini ve ağzından ses getirecek bir şeyler almaya, yeni bir menemen vakası yaratmaya çalıştığını, Milor’un da bu yemi yuttuğunu görüyorum. Belli ki röportaja başlarken Milor’a provokatif bir konu başlığı açılmış. “Türkiye’de şarap kültüründen bahsetmek söz konusu değil, çünkü bir şarap kültürü yok” demesiyle başlıyor video.
Bu eski numaralarla magazin basını, acemi mankenlerin ya da oyuncuların “ağzından kaçırdığı” çıkıntı laflarla “bomba” manşetler yapardı. Bu numarayı çok gördük, geçiniz… Fakat yeni gazeteciler bu numarayı bilir mi emin değilim; onların bildiği online yayıncılık, hangi başlığa daha çok tıklanır, sosyal medyada ne paylaşırsam daha çok beğeni/yorum alırım, haberim çok konuşuluyorsa başarılıyım… Maalesef artık başarının çalışmaya, araştırmaya, kendini geliştirmeye değil, sansasyon yaratmaya (sosyal medya varken sansasyon yaratmak hiç zor değil) bir gazetecilik modeli var. Onedio gibi siteleri okumamanız, sizi bu modelden uzak tutmaya yetmiyor. Şarap sektörümüz, Vedat Milor’un bu yazısına (veya röportajına) tepki verirken kendine de şu soruları sorsun lütfen:
Şarap sektörünün tartışılacağı, eleştirilere yanıt verilecek yer, yaşı ve eğitim seviyesi ne olursa olsun, herkesin son derece dürtüsel tepkiler verdiği bir mecra olan sosyal medya mıdır?
Şarap dünyamızın başarıları ve ilerlemeleri ödül aldık diye iki gönderi, hasat zamanı geldi diye iki bağ fotoğrafı paylaşmakla özetlenebiliyor mu?
Sektörün gerek kendi paydaşlarına, gerekse nihai tüketiciye kendini anlatabileceği bir mecranın olmaması normal mi, sürdürülebilir mi?
İçki pazarlama yasakları için yasa tasarısı verilirken gerekli tepkiyi göstermeyen ve yasa çıktıktan sonra “artık size emanet” diye topu taca atanların eleştiri/övgülerdeki aşırılığın beslenmesinde, sınırların bulanıklaşmasında hiç payı yok mu?
“Bu kafa”yı bilerek ya da bilmeyerek yarattıysak, bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ya da bunu değiştirmenin bir yolunu bulmamız…
Nahide Mutlu
Ağzınıza sağlık