İlki geçen yıl düzenlenen ve büyük ilgi gören Istanbul Coffee Festival, bu yıl daha geniş bir mekanda, tarihi Haydarpaşa Garı’nda gerçekleştiriliyor. Festival, 22-25 Ekim 2015 tarihleri arasında, 4 gün boyunca, kahveseverleri kahve üreticileri, kavurucular, 3. dalga kahveciler, kafeler ve kahveye eşlik eden sütten çikolataya pek çok yan ürün üreticisiyle buluşturmayı hedefliyor. Elbette etkinliğin gerçek bir festival havasında geçmesi için, canlı müzikten markalamaya pek çok detay düşünülmüş. Festival izlenimlerine geçmeden önce sabah ve öğleden sonra olmak üzere, dört günün 8 seansına ait tüm biletlerin tükendiğini belirtelim.
Haydarpaşa’da lezzete yolculuk
Tarihi Haydarpaşa Garı, demiryollarında yapılacak değişiklikler nedeniyle işlevsiz kalmış ve çatısında çıkan yangın nedeniyle ofis bölümleri bile kullanılmaz hale gelmiş bir yapıydı. Geçen sene festivalin Karaköy’deki Rum İlkokulu binasına sığmaması ve merdivenler nedeniyle ziyaretçilerin sıkıntı yaşaması, festivali daha geniş ve ferah bir yere taşıma zorunluluğunu doğurdu. Festival yöneticileri hem merkezi konumda hem de ruhu olan bu binayı seçmekle çok isabetli bir karar almış. Nitekim Haydarpaşa Garı’nın muhteşem fuayesi, bekleme salonu ve 3 peronu boyunca katılımcı firmalar rahat rahat standlarını yerleştirmiş, ziyaretçilere de dolaşım alanı kalmış. Bazı markalar ise yaratıcı fikirler üretip, şu anda kullanılmayan eski tren vagonlarından yararlanmıştı. Mesela Kurukahveci Mehmet Efendi, eski bir yemekli vagonu giydirerek teşhir alanına dönüştürmüş. İçeride taze taze kahve pişiriliyor ve ziyaretçiler tıpkı seyahatte olduğu gibi, masalara oturup kahvelerini içiyorlar. Şahane bir selfie malzemesi, değil mi? Evet, durum aynen öyle, vagondaki herkes kahve fincanı ile selfie çekiyor.
Festivalin ana sponsoru, geçen sene olduğu gibi bu sene de Paşabahçe. Paşabahçe ülkemizin medar-ı iftiharı kuruluşlardan biri. Kahve için porselene alternatif çok şık kahve fincanları tasarlıyor ve yılda 20 milyondan fazla üretip satıyor. Festival afişindeki espresso fincanı da Paşabahçe ürünlerinden biri. Herkes biliyor, herkes seviyor. Festivalin bir diğer sponsoru olan Uludağ ise Gurme Ajanda’nın eski tip votka şişelerine benzettiği yeni su şişeleri ile kahve tadımları arasında damağını temizlemek isteyenlere su ve soda ikram etti. Geçen yıl festival alanında standı olan ama suyu olmayan markanın aksine, tedarikli gelinmişti, herkese yetecek kadar su vardı. Şişedekinin votka olmamasına hayıflandık, içtik ve gülümsedik.
Sabah 10’da ziyaretçilere kapılarını açan festival, o saatlerden itibaren kalabalıktı. Biletlerin tükendiğini söylemiştik. Bu ilgi, İstanbulluların yeniliğe ve değişik tatları tanımaya ne kadar meraklı olduğunu gösteriyor. Bununla gurur duymalıyız. Nitekim evde kahve demleme, latte yapımı, nitelikli kahvelerin özellikleri gibi kahveye ilişkin değerli bilgilerin verildiği atölye ve seminerlere de ilgi vardı. Kaçıranlar ve bilet bulamayanlar, festival dışında benzer etkinliklerin takvimini Gurme Ajanda’nın Etkinlikler sayfasında bulabilirler. İki yıldır festivalde atölye çalışmaları yürüten Istanbul Kahve Akademisi yıl boyunca hem profesyonellere hem amatörlere yönelik eğitimler veriyor.
Engin bir derya: Kahve
Dünyanın en çok sevilen içeceği kahve, üretimi, kavrulması ve sunumuyla her ülkede ayrı bir sektör. Farklı kültürlerin farklı kahve hazırlama alışkanlıkları da sektörün büyümesini ve yelpazenin genişlemesini sağlıyor. Nitekim Istanbul Coffee Festival’e Vietnam‘dan ve Peru‘dan bile kahve üreticileri gelmişti. Ülkeler burada ticareti geliştirmek için kahvelerini markadan bağımsız olarak tanıtırken, Meksika‘nın ünlü organik kooperatif kahvesi Zapatista gibi markalar Türkiye temsilcisi aracılığıyla yer alıyordu. Çok büyük kahve satıcıları olan Starbucks, Nespresso, Nescafe, Tchibo, Caffe Nero, Caribou gibi markalar doğal olarak festivalde yerlerini almıştı ve hostesinden stand tasarımına kadar her şey son derece profesyonelce hazırlanmıştı. Illy, Lavazza, Segafredo, Julius Meinl gibi Türkiye pazarında tutunmuş markaları bu festivalde göremedik. Belki geçen seneki kalabalık ve kaos ortamı bu tür festivallerde istedikleri gibi tanıtım yapamadıkları sonucuna varmalarına neden olmuştur. Küçük markalar ise, mütevazı standlarında tüm ekipleri ile hazır bulundu ve ürünlerini tattırmak, anlatmak için çalıştı.
Istanbul Coffee Festival’de uluslararası alanda ödül kazanmış Kiva Han veya hala geleneksel dibek kahvesi sunan Cundalı Taş Kahve gibi, Mardin’in ünlü Cercis Konağı gibi markalar, ziyaretçilerin büyük ilgisini topladı. Sektör profesyonelleri ise Metro’nun kendi markası olan Rioba standındaydı. Metro B2B çalışan bir kuruluş olduğundan, Rioba kahveleri genellikle otellerde ve restoranlarda bulunuyor. Ekip olarak biz, Rioba’yı pek çok “nitelikli” kahveden daha çok sevdiğimizi belirtmek istiyoruz.
Kahve festivalinde kahvenin hazırlanması ve sunumunda kullanılan cihaz üreticileri de yerini almıştı. Restoran ve barlara malzeme sağlayan profesyonel makineciler, Miele, De Longhi, Nespresso, Arçelik Telve ve Arzum Okka gibi ev/ofis tipi kahve makinesi üreticilerinin standında kahve tadımları yapıldı. İsviçreli kahve makinesi üreticisi Jura‘nın 2.000 Euro’luk makinelerine bir otomobilseverin Ferrari’ye baktığı gibi baktık. Arçelik’in Selamlique ile birlikte ürettiği kapsül kahve makinesinin tasarımını çok beğendik (ürün henüz piyasaya sunulmadı), Arzum Okka’nın kapsül kahve makinesi ise zekice çözümü ile bizi gülümsetti. Arzum, Kurukahveci Mehmet Efendi ile birlikte Damla Sakızlı, Dağ Çilekli, Kakuleli kahveler üretmiş ve kahveleri birer fincanlık kapsül şeklinde ambalajlara koymuş. Kahve pişireceğiniz zaman ambalajın alümünyum folyusunu çekip açıyor, makinenin kahve gözüne boşaltıyorusunuz. Böylece üretimden itibaren hiç hava almamış, tazeliğini ve aromasını koybetmemiş bir kahve içebiliyorsunuz. Kahvenin tadı ve aroması yerinde. Türk kahvesi meraklılarının çok beğeneceğini umuyoruz. O kapsüller bir de makineye yerleştirilebilse, çok pratik olacak.
Kahve dünyasının pop starı Dritan Alsela Istanbul’daydı
Festivalin birinci günü barista Dritan Alsela, sıradan bir ziyaretçi gibi festival alanındaydı. Avrupa’da çok iyi tanınan ve Facebook’ta paylaştığı latte art videoları milyonlarca kişi tarafından izlenen Alsela’yı bazı ziyaretçiler tanıdı, birlikte selfie çektirdi. Alsela, festivale davet edilmiş, katılamayacağını bildirmiş, daha sonra son dakika sürprizi yaparak gelmiş. Espresso Perfetto standında kısa bir latte art gösterisi yapan Alsela, sosyal medyadaki takipçilerine festivalden canlı yayın yaptı ve Milano’da başka bir festivale katılmak üzere ayrıldı.
Festival Notları:
- Haydarpaşa Garı’nın girişi deniz yönündendir. Festival organizasyonu da bu doğrultuda yapılmış fakat şu anda Haydarpaşa iskelesine deniz ulaşımı çalışmıyor. Haydarpaşa Garı’na kara yoluyla ulaşım ise, Kadıköy trafiği ve güvenlik nedeniyle biraz zor. Keşke çeşitli noktalardan motorla ulaşım sağlanabilseydi.
- Festivalin giriş ve çıkışı kargaşayı önlemek için ayrı yerlerden verilmiş. Oysa Manivela gibi, Ozo gibi mobil kahveciler gar önünde, deniz kenarındaki en harika noktada olmalarına rağmen, ne girişte ne çıkışta (çıkış çok uzak bir noktada olduğundan) çoğu ziyaretçi onların standlarına uğramadı.
- Etkinlik alanlarını bulmak, garı bilmeyenler için biraz zordu. Festival kitapçığında ve girişte kroki olsa daha iyi olurdu.
- Kahve tadımlarında markalar genellikle porsiyon boyunda (bir fincan) kahve ikram ediyor. Oysa beğendiğiniz kahvenin tadını çıkarmak isterseniz oturabileceğiniz, yorulunca dinlenebileceğiniz tek alan, çıkışın ve sigara içme alanının yanındaki kafe idi. Pek rağbet görmedi.
- Kahvecilerin arasında T.Easy, Basilur, Asia Chai Art gibi çay markaları da vardı. Çay ile ilgili bir festival olmadığından, moda deyim ile “festivali hacklemişler”di.